23 Ağustos 2012 Perşembe

Deccal ve Masallar - II





Radyasyon Kemiklere Yararlıdır Nitekim! - Avukat Efkan Bolaç

Acayipleşti havalar,
bir güneş, bir yağmur, bir kar.
Atom bombası denemelerinden diyorlar,
Stronsiyum 90 yağıyormuş,
aşa, süte, ete, umuda, hürriyete,
kapısını çaldığımız büyük hasrete.
Kendi kendimizle yarışmadayız gülüm,
Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı,

Ya dünyamıza inecek ölüm.

                                                                       Nazım Hikmet


 Türkiye'de ilk nükleer çalışma ve araştırmalar 1962'de İstanbul'da Küçükçekmece Gölü kıyısında kurulan 1 MW'lık TR-1 araştırma reaktörüyle başladı. (1980'ler de bu reaktörün gücü 5 MW'a çıkarıldı (TR-2).

1970 yılında Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) kuruldu ve TEK’e bağlı olarak kurulan Nükleer Enerji Dairesi 1972 yılı başında çalışmaya başladı. 1970'li yılların başlarında, nükleer santral sahası için fizibilite ve yer araştırmaları gerçekleştirildi. Bu çalışmalar kapsamında, en uygun yerler olarak; Mersin-Akkuyu, Sinop-İnceburun, ve Kırklareli-İğneada belirlendi.

Akkuyu Sahası için TEK tarafından saha lisans çalışmaları gerçekleştirilmiş ve yapılan yer etütlerine ve araştırmalarına dayanılarak, Akkuyu için "Yer Raporu" hazırlandı. Bu rapor, Başbakanlık Atom Enerjisi Komisyonu’na sunuldu ve komisyon 1976 yılında Akkuyu Sahası için "yer lisansı" verdi.

Eylül 1984'de, Başbakan Turgut Özal'ın, "nükleer santrallerin imalatçı firmalarla oluşturulacak bir ortaklık vasıtasıyla kurulması, 15 yıl süreyle işletilmesi ve tüm borçların enerji satışlarıyla geri ödenmesinin ardından devredilmesi" önerisi, nükleer santral projesine önemli bir boyut kazandırdı. 1984 yılında OECD Nükleer Enerji Ajansı (NEA)’na üye olan Türkiye, 1986’da meydana gelen Çernobil nükleer santral kazasının* yarattığı olumsuz ortam nedeniyle nükleer santrallerle ilgili çalışmaları askıya aldı.

1988 yılında TEK Nükleer Santraller Dairesi Başkanlığı kapatıldı.

1990'ların sonuna doğru elektrik enerjisi üretmek üzere Nükleer güç santrali yapımı için çalışmalar tekrar hız kazandı.

Ekim 1992’de TEK, dünyadaki belli başlı nükleer santral imalatçısı firmalara bir mektup yazarak, 2002 yılında devreye girecek şekilde, 1000 MW gücünde bir veya iki üniteli nükleer santralin Türkiye’de anahtar teslim veya Yap-İşlet-Devret olarak kurulması için teknik ve mali konularda bilgi istedi.

Ocak-1993 tarihinde, Akkuyu Nükleer Santralı Projesi Resmi Gazete’de yayımlanarak tekrar yatırım programına alındı.

Kasım 2004 tarihinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve TAEK, inşasına 2007 yılında başlanacak, toplam 5000 MW'lik üç nükleer reaktör yapılacağını açıkladı.

2006 Nisan ayında, Türkiye'nin ilk nükleer santral sahası olarak Sinop'un seçildiği açıklandı.

18 Mart 2008 tarihinde Nükleer Güç Santrallerinin Kurulmasına yönelik Enerji Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelik Resmi Gazete'de yürürlüğe girdi.

İlk nükleer santral yapılması için bugüne kadar dört kez ihaleye çıkıldı. 2009’da son ihale de iptal edildi. Hükümet son ihalede Rus Rosatom ile Ciner Grubu’nun teklif vermesi üzerine ihaleyi iptal ederek farklı bir düzenleme yoluna gitti. Buna göre hükümet, ihalenin yargı kanallarına aktarılmasını ve yargı tarafından durumun incelenmesini engellemek için ihaleyi uluslararası sözleşme niteliğine büründürdü.

Uluslararası sözleşme şekline getirilen Nükleer Santral yapım sözleşmesi Meclise sunuldu ve kabul edilerek kanunlaştı. Böylece sözleşme, Anayasa’nın 90. Maddesi ile güvence altına alındı ve kanunun yani sözleşmenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gidilmesinin önüne geçildi. Böylece yargı by pass edildi ve hukuk mücadelesinin önü kapatıldı.

Ancak bu durum dahi lisans için yeterli değildi. Bu defa da ÇED raporu alınması zorunlu olan alanlar için ÇED raporu istenmeyeceğine dair bir genelge çıkarıldı.

ÇED Yönetmeliği’nde 14 Nisan 2011 tarihinde yapılan değişikliğe göre, 2015 yılına kadar yatırımına başlanacak olan projelerde, Çevresel Etki Değerlendirmesi aranmayacak. Sosyal ve çevresel etkileri nedeniyle kamuoyunda tartışılan konular arasında yer alan nükleer ve termik santraller, 3. Boğaz Köprüsü ve otoyollar gibi dev yatırımlar, 2015 yılına kadar ÇED aranmaksızın tamamlanabilecektir.

Ancak yargı yollarının kapatılması da nükleer santrallere karşı bir cephenin oluşmasına engel olamadı. Her geçen gün bilinçlenen kitlelere yeni sesler ekleniyor ve o sesler nükleer santral gerçeğini daha gür bir sesle ifade ediyor.



YÖNETİCİLERDEN NÜKLEER İNCİLER

20. Yüzyılın ilk büyük nükleer kazası Çernobil reaktör kazası oldu. Bir deney sırasında meydana gelen kazada Ukrayna’nın Kiev iline bağlı Çernobil kentindeki Nükleer Güç Reaktörünün 4. Ünitesinde 26 Nisan 1986’da meydana gelen kaza ile atmosfere büyük miktarda Fisyon ürünleri salındı. Reaktör hatalı üretilmiş ve deney nedeni ile güvenlik tedbirleri devre dışı bırakılmıştı.

Dünya bu acı gerçeği kazadan dört gün sonra öğrendi. İngiltere Galler Bölgesinde saptanan yüksek radyoaktive nedeni ile yeşil alanlara koyun ve sığırların girmesini engellerken Karadeniz kıyılarında en yüksek radyasyona maruz kalan Türkiye’de yöneticilerden ilginç açıklamalar geliyordu.

Öncelikle radyasyonun etkilerini açıklayan yayınlara yasak getirildi. Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, çaylarda radyasyon biriktiği iddialarına karşılık televizyona çıktı,

tüm Türkiye’nin gözleri önünde çay içti. Kullandığı şu ifadeler ise özellikle Karadeniz Bölgesi’nde baş gösteren kanser ölümlerinin acı gerçeği gibiydi, ‘Biraz radyasyon iyidir’

Dönemin Başbakanı Turgut Özal da Bakanından geri kalmadı, "radyoaktif çay daha lezzetlidir" diyerek basına poz verdi ve sıra Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e geldi. Evren bilimi altüst eden şu ifadeleri kullanmaktan hiç çekinmedi "radyasyon kemiklere yararlıdır." 

(KAYNAK - EMO yayınları)

Bu yazı 23 Ağustos 2012 tarihinde www.muhalif.com'da yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder